Türkiye, bir kez daha nefesini tutmuş, önümüzdeki cumhurbaşkanlığı seçimine kilitlenmiş durumda. Kulislerde konuşulan isimler arasında İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu ve mevcut Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan öne çıkıyor. İki güçlü figürün karşı karşıya geleceği bir yarış, şimdiden siyasi analizlerin ve tartışmaların merkezinde. Ancak, bu seçimde dengeleri değiştirebilecek ilginç bir olasılık var: Selahattin Demirtaş’ın serbest bırakılıp üçüncü bir aday olarak seçime katılması. Bana kalırsa, Erdoğan’ın kazanma şansını artırabilecek tek senaryo tam da bu.
Ekrem İmamoğlu, son yıllarda muhalefetin parlayan yıldızı haline geldi. 2019’daki yerel seçim zaferi, ona sadece İstanbul’un anahtarını değil, aynı zamanda geniş bir seçmen kitlesinin umudunu teslim etti. Karizması, halkla kurduğu bağ ve merkezi yönetime karşı sergilediği cesur duruş, onu Erdoğan’ın karşısındaki en güçlü adaylardan biri yapıyor. Öte yandan, Tayyip Erdoğan, yirmi yılı aşkın süredir Türkiye siyasetini domine eden bir lider. Tecrübesi, AK Parti’nin köklü teşkilat yapısı ve sadık seçmen tabanı, onu hâlâ hafife alınamayacak bir rakip kılıyor. Ancak, ekonomik kriz, artan hayat pahalılığı ve genç nesillerdeki değişim talebi, Erdoğan’ın elini zayıflatıyor. İşte tam da bu noktada, Demirtaş’ın sahneye çıkması oyunun kurallarını değiştirebilir.
Selahattin Demirtaş, 2016’dan beri cezaevinde olmasına rağmen, Kürt seçmenler ve sol cenahtaki etkisi yadsınamaz. HDP’nin eski eş genel başkanı olarak, hem karizmatik bir lider hem de muhalif kesimlerde saygı duyulan bir figür. Eğer serbest bırakılır ve aday olursa, muhalefetin oylarını bölme potansiyeli taşıyor. İmamoğlu’nun CHP ve İyi Parti’nin desteğiyle konsolide ettiği muhalefet bloku, Demirtaş’ın girişiyle dağılabilir. Kürt oylarının büyük kısmı HDP’ye kayarken, İmamoğlu’nun batı illerindeki desteği de zedelenebilir. Bu senaryoda, Erdoğan, bölünmüş bir muhalefet karşısında avantaj elde eder ve yüzde 50+1’e ulaşma şansını artırır.
Peki, bu gerçekçi bir senaryo mu? Demirtaş’ın serbest bırakılması, hukuki ve siyasi açıdan karmaşık bir mesele. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin “serbest bırakılmalı” kararına rağmen, Türkiye’de iç politik dinamikler bu adımı zorlaştırıyor. Erdoğan, böyle bir hamleyi ancak kendi lehine işleyeceğini kesin görürse göze alabilir. Demirtaş’ın adaylığı, aynı zamanda HDP’nin tutumuna da bağlı; parti, stratejik olarak başka bir adayın arkasında durmayı tercih edebilir.
Sonuç olarak, Türkiye’nin siyasi sahnesi bir satranç tahtası gibi. İmamoğlu ve Erdoğan arasındaki düello, tek başına sonucu belirleyecek gibi görünse de, Demirtaş gibi bir “joker”in oyuna katılması her şeyi değiştirebilir. Erdoğan’ın kazanma ihtimalini bu olasılığa bağlamak abartı değil; çünkü muhalefetin birliği, onun karşısında en büyük tehdit. Seçmen, önümüzdeki aylarda sadece adayları değil, bu tür stratejik hamleleri de yakından izleyecek. Bakalım, siyasetin bu büyük oyunu hangi hamleyle şekillenecek?